İnsanoğlunun tarih boyunca süregelmiş ve değişmemiş en temel yaşam merkezi evleridir. İlk çağlarda, mağaralarda veya yer altında başlayan konaklama ve saklanma ihtiyacı zamanla yerini içinde bulunduğu dönemin coğrafi özelliklerine ve yaşam şekline uygun hale gelecek şekilde ahşaptan, çamurdan, buzdan, taştan, kerpiçten, betonarmeden vb. yapılardan inşa edilen malzemelerden oluşmuş. Her yapı, kendi döneminin coğrafi, ekonomik, sosyokültürel, inanç özelliklerine ve imkanlarına özgü mimari izler taşır.
Fethiye bölgesi Likya, Pers, Pergamon, Roma, Bizans, Osmanlı gibi birçok imparatorluğa ev sahipliği yapmış ve birçok kültürden izler taşıyan tarihi çok eski olan bir yerleşim yeridir. Günümüzde de eski çağlarda olduğu gibi çok değerli bir coğrafi konuma sahiptir. Örneğin Kayaköy, Fethiye’nin günümüzde bilinen en eski tarihe tanıklık etmiş yaşam alanlarından biridir. Burada inşa edilmiş evlerin önemli özelliklerinden biri de hiçbir evin birbirinin güneşini engellemiyor olmasıdır. Mimari açıdan şehir planlamasının doğru yapılmasının önemini burada görmekteyiz. Ovanın tarım alanı olarak kullanılmasından dolayı evlerin dağların eteklerine doğru yapılması, yapıların birbirlerinin güneşini kesmemesinde önemli rol oynamaktadır. Bununla birlikte şehrin savunma sisteminde daha güvenli bir ortam elde etmek için tasarlanmıştır. Şehir planlamaları işte bu aşamada çok önemlidir. Fakat ne yazık ki günümüz yapılarında bu hayati olgu yerini daha çok rant ve çıkarlar uğruna ziyan edilen ve asıl amaçlarından sapmış planlamalar şeklinde devam ediyor.
Türkiye’de son yıllarda hızla gelişmekte olan teknoloji ile birlikte birçok alternatifin yer aldığı binalar inşa edilmektedir. İklimlendirme, alarm ve telekomünikasyon gibi otomasyon sistemlerinin yer aldığı akıllı ev olarak adlandırılan çeşitli yapılar karşımıza çıkmaktadır. Bu yapılar genellikle o bölgedeki insanların etnik yapıları ve sosyokültürel yaşantıları göz önüne alınarak inşa edilmektedir. Ayrıca bu yapılarda aile bireylerinin sayısının öneminin yanı sıra bölgenin dışarıdan aldığı göç oranına göre planlanan imar çalışmalarının da etkisi oldukça fazladır. Teknolojinin ve detaylı inşanın yer aldığı sektörde önemli olan yapılan yapıların güven ve sağlamlığının en temel ve zaruri ihtiyaç olmasını hedeflemektir. Hepimiz sevdiklerimiz ile birlikte daha güvenli evlerde yaşamak isteriz. Bu güvenli yapılarda kullanılan beton, çimento, tuğla, yalıtım ve inşaat malzemeleri o yapılarda yaşayan insanların kendilerini güvende hissetmesini sağlar.
Gelişen teknoloji ile birlikte akıllı ev sistemleri ile evlerimiz daha modern ve konforlu hale gelmektedir. Ses komut sistemleri ile açılır kapanır elektrik sistemleri, yenilenebilir enerjilerin kullanıldığı sistemler, ortak çöp öğütme bantlarının ve duvardan kontrol edilebilir temizlik aletlerinin, iklimlendirme amaçlı ısınma ve soğumada kullanılan yerden ısıtma ve klima, kombi gibi teknolojilerin kullanıldığı yapılar daha rahat bir yaşam yaşamamıza imkan sağlıyor. Peki bunun bir sonu var mı? Bence yok!
İnşaat yapıları, fizik kurallarının el verdiği sürece sınırsız imkanlara sahip mimarilerle yapılabilir hale gelmektedir. Bundaki en büyük etken hayal gücü, mühendislik/mimari becerileri ve ustalık eserleridir. Son 50 yılda inşaat sektörü; 2-3 katlı kerpiç evlerden, 828 metre yükseklikten oluşan 163 katlı gökdelenlerin yapılabildiği, hayalinin bile zor olabileceği mimari yapılara doğru hızla ilerlemektedir. Bu kadar gelişmiş teknoloji ve kullanılabilir imkanlar varken hala daha kendimizi geliştirmiyorsak burada bizim şapkamızı önümüze koyup düşünmemiz gereken bir an olduğunu göstermektedir. Bir bölgeye baktığınız zaman hep aynı tarz evlerin yapıldığı, kapı pencerelerin aynı model olduğu, bina tasarım ve renklerinin bile aynı görsellikteki yapılarla karşılaşmaktayız. Bunun önüne geçebilmenin ve ileriye dönük güzel projelerin çalışılabilmesi için öncelikle hayal gücümüzün ve neler başarabileceğimizin farkında olmamız lazım. Elbette inşaat maliyetlerinin ekonomik karşılığı da çok önemlidir. Bugün ortalama metrekarede yapı masrafları göz önüne alındığında mal edilen ortalama bir evin bile inşaat maliyetinin en az 2 3 katına satıldığı gerçeğini göz önüne aldığımızda, bu yapıları satın alan kişilerin mevcut teknolojilerden ve değişikliklerden faydalanmaya haklarının olduğu kanaatindeyim. Tabi buna son zamanlarda hızla artmakta olan arsa maliyetlerini de eklememizde fayda var ama yine de bu maliyet orada elde edilecek yapıların tamamına bölündüğünde ortalama gelirin ciddi anlamda yüksek olduğu gerçeğini değiştirmemektedir.
İnşaat Ekip İşidir !
İnşaat işi, bir ekip işidir. Projenin ilk tasarlanmaya başlandığı hayal aşamasındaki mimarın/mühendisin veya müteahhidin emeği olduğu kadar orada çalışan bir ustanın ve kullanılan malzemelerin temininde katkısı olan kişilerin de hakları vardır. Kısacası hayal gücünden başlanan evreden anahtar teslimi yapılan aşamaya kadar ki her kısımda her çalışanın ortaklığı söz konusudur. Bu sebeple ekip çalışmasına uygun olabilen çok fonksiyonlu ve birbiri ile bağlantılı birçok farklı ürünün kullanıldığı bir alandır. Herhangi bir aşamada yapılacak bir hata ondan sonraki gelecek ustaların veya kullanılacak malzemelerin de hatalı uygulanmasına sebep olur. Tıpkı rayında giden bir trenin 3’üncü veya 4’üncü sırasında devrilecek bir vagonunun ondan sonraki vagonlarının da devrilmesine sebep olması gibi. Yapılacak bir hata diğer hataları da beraberinde getirir. Bu sebeple, yapılan inşaatlara falanca müteahhit veya mimar yapmış gözü ile değil o kişinin önderliğinde yapılmış bir ekip işi olarak bakmak lazım. O yapıda meydana gelebilecek en ufak bir hata yapının sorumluluğunu üstlenenden en alt kısımda çalışan ustaya kadar orada çalışan herkese aittir. Bununla birlikte başarılı ve son derece kullanışlı bir binada o ekibin işidir. Birey olarak başarmaktan ziyade ekip olarak el birliği ile daha çok başarıları hedeflemeliyiz.
Deprem Bölgesi Fethiye’de Ev Sahibi Olmak
Fethiye, deprem bölgesinde bulunan çok eski bir yerleşim yeridir. Peki depreme karşı ne gibi önlemler alınarak binalarımız inşa edilmektedir? 1999 Gölcük depreminden sonra Türkiye’de inşaat sektöründeki yönetmeliklere “Deprem Yönetmeliği” eklenerek daha dayanıklı binaların yapılması amaçlandı. Günümüzde ise en son “2018 Deprem Yönetmeliği” ile var olan kararlar daha da güçlendirilerek uygulamaya alındı. Bunların kontrol mekanizması olarak ilgili bölgelerde imar planı gerektiren ve 200 metrekare ve üzeri yapılardın inşaatlarında inşaat ruhsatı alındığı süreden oturma izni (iskan) alınana kadarki geçen sürede yapı denetim firmaları denetleyen ve sorumlu olan taraftır. Yapı denetim firmaları ile birlikte o bölgedeki ilgili belediyenin birimleri de denetleme alanında yetkilidir. Biraz önce bahsettiğim ekibin içerisinde bu alanlarda çalışan arkadaşlarında yer aldıklarını, inşaatın imar planına uygun yapılmasında kontrol edici birimler olarak görev aldıklarını söyleyebiliriz. Her aşamasında yapı denetim firmasının onayı alınarak ilerlenen inşaatlar daha güvenilir ve sorumluluğun daha çok hissedildiği yapılar olarak ortaya çıkar.
Ev satın alan veya kiralayan bizlere de çok büyük bir sorumluluk düşmektedir. Bugün herhangi bir araç satın almaya kalktığımızda en ufak detayına kadar araştırıyoruz. Ekspere götürüp işin uzmanlarına danışıyoruz. Peki, kaçımız bu aynı araştırmayı içinde hayatımızın yaşanacağı evlerimiz için yapıyor? Kaçımız, “Acaba bu evin beton raporları var mıdır? Tuğlası, demiri nasıldır?” diye soruyor. Neticede her bir müteahhit veya inşaat firmasında bu raporlar yer almaktadır. Evin mutfağına ve banyosuna bakmadan önce betonuna ve demirine bakıp araştırırsak daha güvenilir ve sağlıklı evlerde yaşadığımızı anlama imkanımız olur.
Sonuç olarak, inşaat sektörü yenilenebilir enerji kaynaklarının eklenebilir etkileri ve geliştirilmeye çok müsait bir alan olması sebebi ile yüzyıllar boyunca geçmişte olduğu gibi gelecekte de bizlere birçok alternatifler sunacaktır. Önemli olan bu yapıların inşa aşamalarında daha güvenilir ve sağlam olduklarına inşa eden kişilerin vicdani olarak emin olmaları ile birlikte ilgili belediye ve yapı denetim firmaları tarafından belirlenen kurallara da uymaları en başlıca görev ve sorumluluklarından biridir. Bunca teknolojinin ve gelişmişliğin içerisinde hala daha yıkılan evlere tanıklık ediyorsak, bir yerlerde hata yaptığımızı unutmamalıyız. Her deprem sonrası veya normal zamanda dayanıksız yapılan binaların yıkılmasını televizyonlardan izlediğimizde her birimizin içinin parçalandığına eminim. Yıkılan o binalardan çıkarılmaya çalışılan insanları gördüğümüzde kahroluyoruz. Daha fazla insanımızın bu hatalar yüzünden vefat etmemesini istiyorsak alınan kararlara ve önlemlere uymamız gerekmektedir. Unutulmaması gereken en önemli husus; her bireyin kendisi ve bizler için ne kadar önemli ve değerli olduğu düşüncesi ile hareket edilmesidir. Yıkılan o binalarda bizlerin ve sevdiklerimizin de olabileceği gerçeğini asla unutmamalıyız.